Yazılarımız Ve Öykülerimiz
Özlemenin Takvimsel Döngüsü


Kaç zaman geçti sayamaz oldum artık yokluğunu. Kalemim dayanmıyor sensiz günlerin çetelesini tutmaya. Attığım her çizik duvarı kanatıyor da, benim yüreğim nasıl dayanıyor bu sensizliğe bilemezsin. Uzun zaman oldu sana açık mektup yazmayalı, dört duvarımın ardından. Renkli, resimli kağıtlar arasına yüzümü gizleyip, kokumu bırakmayalı, kaç sabah devrildi koynumda. Biliyor musun? Senin yokluğun uslanmaz bir yara gibi. Aklıma geldikçe senden uzakta olmak, ruhumun gediklerinden sarkan yalnızlık kokusuyla yeniden azıyor hep bir yanım. Zindanlarım açılır sonra aniden. Sebepsiz bir kurtarma operasyonudur, sensiz bir adam için kendini; yokluğunun pençesinden kurtarmak. Oysa mavi damlalar damladıkça gökyüzünden ve sıcaklık hat safhaya ulaştığında yeryüzünde sana kavuşmanın bir günü daha hayal oluyor benim için.


Ölçülere vuruyorum yüreğimi. Kaç metre karesine ne kadar özlemin düşmüş. Gece gündüz bunu hesaplıyorum. Yoruluyor içimde gezinen çocuklar. Asal sayılar atlıyorum dinlensinler diye. Ama ne çare? Dudaklarımın masumluğu kırılıyor sen gelmeyince. Gözlerimin uzaklarda nöbet tutar gibi, hiç uyku kelimesine yenilip, sızmıyor. Heybemde gündüzleri uzamış artık haziran sabahları duruyor. Avuçladıkça günleri takvimleri düşüyor gecelerin. Yinede sensizlik düşmüyor kayıtlarımdan.


Hüzün limanında mıyım şimdide bu defterin satır arasında. Ne arıyorum buralarda sensiz inan bende bilmiyorum. Ellerim cebimde, yürüyorum iskelede öylece. Ağzımda terk edilmiş bir ıslık. Ardımda beyaz atı kaybolmuş pelerinsiz gölge. Kısır adımların zengin döngüsü dolanıyor, dubaların etrafında. Süt liman denizin dolunayını kesiyor bakışlarım. Utangaç bulutların ardında gizli gözlerim, kuytu bir yalnızlıkta yokluğunla sevişiyor. Yine aklıma geldin bak. Bedenimdeki duygu fırtınası yine en sarsıntılı haliyle içimden geçiyor. Ne yapsam da durduramam kendimi. Dirseklerimi dayayıp çeneme hıçkırarak ağlamak istiyorum o yüzden. Gözyaşlarımın da hesabını soramazlar ya. Bende mesul değilim hem onlardan. Failli bellidir aslında gözlerimden düşen cesetlerin. Ne tuhaf değil mi ölü bedenlerin sırılsıklam olması. Aslında gözbebeklerimin ellerinde nehirler birikeli çok olmadı ama gözlerimi ağlamaya görsünler. Bırakıyorlar namlusundan aşağıya koca bir nehri. Hadi durdur durdurabilirsen ölümleri.

Acısıyla tatlısıyla hayat yinede devam ediyor. Bak birazdan matruşka başlayacak. Gecenin içinden gündüz çıkacak. Ya da başka bir söylemin arka bahçesindeki tabirle dolunayın içinden güneşin çıktığı görülecek. Sana sözüm yok. Sen en güzel sabahlarını giyeceksin üstüne. Bense kim bilir hangi martının kanatlarına asacağım gecelerimi. Küresel bir yangın başlayacak bugün şehrin sokaklarında. Kaldırımlar sızlayacak körkütük. Sokak lambalarının buğusu eriyecek insan karmaşasıyla birlikte. Yalnız gezmeyecek hızla geçen bulut gölgeleri. Hem korkutmasın sakın bu manzara seni. Sen gülüşünü takın yeter. Bir kıvılcımda olsa tebessüm bırak o masum yüzüne. Kaç bahar savaş ilan ederim dünyaya bilmem ama sen ol yanımda yeter. Kokunu kuşanırım ben gerekirse. Hayata masum bir öpücük bırakırım senin dudaklarıma bıraktığın gibi. Hem belki de dünya o zaman yaşanılacak bir yer olur…

Gerçeği İtiraf etmemi ister misin? Aslında sen haklısın. Hayatla mücadele etmek kolay ama ÖZLEMİNLE başa çıkmak çok zor. Her sabah yeni bir güne gebe kalıyorum ve her akşam sensiz bir gün doğuyorum içimden. Seni özlemenin takvimsel döngüsü başlıyor sonra ansızın. O gün bugündür benim gözüm gökyüzünde.

Olurda takvim yaprağından önce, küçük kartalın beyaz tüyü düşerde;
Seni çok özlediğimi yazarım......


Emrah Çetinkaya


.........................................................................................................................


Acımı Yalnız Yaşarım ( yaşamsal gerçekler )

Başını yastığa koyduğunda ağlamak istiyordu. Gözlerine hiç söz geçiremiyordu. Geceleri hüzne hep böyle zayıf yakalanıyordu. En tehlikeli kadın ağlayan kadındı benim için. Sevdiği adam bilseydi bunu acaba aldatır mıydı? Onu bu kadar tehlikeli bir duruma getirmeyi göze alabilir miydi? Gökyüzüne bakmak dahi istemiyordu. Mavileri gördükçe içinde bir şeyler eriyip gitti. Yaşanılan o güzel günlerin coşkusu olmalıydı bu. Kızgın bir nehir gibi benliğinin her yanına şiddetle yayılıyordu. Çok kızgındı. Eli ayağı titredikçe gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Ağlamalıydı ve o da her gece ağlıyordu.

Ona çok güvenirken o nasıl böyle bir şey yapabilmişti hala aklı almıyordu. Düşündükçe yüreğinin derin kuyularına düşüyordu. Kafası allak bullaktı. Kimseyi sevemezdi. Kimseye güvenemezdi. Sevgisine yapılan ihanet onu derinden etkilemişti. Canı sıkılıyordu. Sebepsiz sıkıntılardı bunlar ve hiç bir şeye anlam veremiyordu. Suçu sıcağa vurup içindeki bu sıkıntıya sebep buluyordu kendince. Gerçek oydu ki; onun artık hayatında olmayışıydı içinde var olan tüm sıkıntıların nedeni. Bunu da kendisi istemişti. Ona artık güvenemezdi. Kafasındaki şüphelerle sürdüremezdi bu ilişkiyi. En doğru kararı vermişti ayrılarak ama onu hala seviyordu. Hep aklındaydı. İstemese de onu düşünmekten alamıyordu kendisini…

Resimlerine bakıyor arada onunla konuşuyordu. Onun yerine kimseyi koyamayacağını, kimseyi sevmeyeceğini, yaşadığı aşkın büyüklüğünü kimsede bulamayacağını defalarca söyledi. Belki bir aylık belki bir yıllık ama her şeyden önemlisi bir asırlıktı. Yüreğinde ki sevginin tazeliği her geçen gün ruhunun derinliklerinde kendini daha da hissettiriyordu. Onu çok özlemişti. Neredeydi ne yapıyordu acaba. Kokusu bile hala üstündeydi. Her şey onu hatırlatıyordu. Tüm kapılar ona çıkıyordu ama o yoktu artık hayatında.

O sevginin üstüne hayatına bir başkasını alabilir miydi acaba. Bir başkasını sevebilir miydi? Yüreğinin yarasını bir başkasıyla sarabilir miydi? Daha kırkı çıkmadan ayrılığın kalbini bir başkasına verebilir miydi? Bu ne kadar doğruydu? Bu yıkımı bir başkasıyla yeniden inşa edebilir miydi? Aslında o da bunun farkındaydı. İçinden çıkamadığı, cevabını veremediği her sorunun yanıtı kulaklarında hayır olarak yankılanıyordu. Canını sıksa da bu gerçekler, hayatına başka birini alamazdı. Buna hakkı yoktu. Sevdiği adam ona ihanet etse de o büyük aşkına saygı duyuyordu. Bir başkasını bu kadar kısa sürede hayatına sokamazdı. Acısını böyle dindiremezdi. Bir süre yüreğini dinlendirmek zorundaydı. Kalbini rölantiye alıp bırakmalıydı kendini hayatın yokuşundan aşağıya. Yüreği nasılsa bir gün doğru insana götürecekti onu.

Hayatına alacağı insanı hiç düşünüyor muydu? Onu kendi yerine koymuş muydu hiç? Onunlayken acaba kendini mi kandıracaktı yoksa ona yalan söyleyip boşa zaman mı geçirmiş olacaktı. Böyle bir aşkın üzerine elbette bir başkasını sevmesi kolay olmazdı. Hatta belki de imkansızdı. Bu geçmişe ihanet etmek olurdu. O da asla yaşadıklarına ihanet edemezdi. Hala seviyordu onu besbelli. Ama onu kalbine gömmeliydi. Unutmalıydı onu ama bir başkasıyla değil. Bu aşkın yıkıntılarını yalnız kaldırmalıydı. O güçlü bir kadındı. Hiç bir şey onu yıkamazdı. Dimdik ayaklarının üstünde durup hayatına kaldığı yerden devam etmeliydi. Aşk olmasa da hayatında o yaşamını en güzel şekilde sürdürecekti. Kimseye ihtiyacı yoktu hele de bir başka erkeğe… Belki de en doğrusu buydu. Kalbini bir başkasına veremezdi. Bu ayrılığın acısını başkasıyla paylaşarak geçiremezdi.

Ayağa kalktı pencereyi açtı. Derin bir nefes aldı. Kendi kendine söylenmeye başladı.” Hayır hayat seni başkasıyla değil yalnızca kendim yeneceğim çünkü ben kendimden başka hiç kimseye güvenmiyorum. Hele bir erkeğe asla güvenemem.” Güneşe ve şehrin kalabalığına bakıp sessizce gülümsedi.” Sana inat ağlamayıp, hep güleceğim vefasız sevgili…”


Emrah ÇETİNKAYA


........................................................................................................................

SELLUKA ŞİİR SOKAĞI
 

----------

1-"ARMADA TİYATRO 2010 YILI RAMAZAN ETKİNLİKLERİNE BAŞLADI...KAVUKLUNUN KISMETİ İLE PERDELERİNİ AÇIYOR...BEKLEYİN GÖRECEKSİNİZ...

----------

 
ZİYARETÇİ İSTATİSTİĞİ
 
 
Bu sayfayı eMail ile tavsiye et!
Alıcının eMail Adresi:

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol